26 Ocak 2011 Çarşamba

Gidenlere




Gidenlere yazmayı seçtim. Gidişleri ile bıraktıkları izleri tariflemek istedim, kendimce. Kendi gidişlerimin neden olduklarını düşünmeden. 


Belki ben de onlardan biriyim? Yazarken ayrımsadım, kalan kadar giden kimliği ile de yer almıştım yaşam sahnesinde.

Öyle ya, kimi zaman giden tarafızdır hayatın içinde bazen de geride kalan. Uğurlayan da uğurlanan da olabiliriz duruma göre. Ama bu yer değiştirmeler ötekinin durumunu anlamamıza yetmez yine de. Bırakılmışlığımızı haksızlık diye addederken, bıraktıklarımıza kulp ya da bahane bulmakta hiç zorlanmayız.

Bazı yokluklar büyük boşluklar oluşturur, doldurulamaz. Hiçbir ama hiçbir nesne, olgu, şu ya da bu seçenek işe yaramaz. Hayat tabii ki devam eder. Ama tuzu olmayan yemek gibidir artık. Bin bir çeşit baharat da eklense yine yavan kalır. Yavandır, tatsızdır. Tuz, ikame edilemez bir damak tadıdır yiyeceklerimiz için. Yokluğu ve yasaklanması sinir bozar. Kalp veya tansiyon hastalığı nedeni ile perhize sokulan bir yakınınız oldu mu? Veya sizin başınıza geldi mi? O zaman durumu daha net anlarsınız. Tuz, takıntı halini alır bir süre sonra. Aklı fikri ondadır artık. Sofralar ve yemekler zevksiz hatta sinir bozucu zaman dilimlerine döner o kişi için. Morali bozuktur, ne yaparsa yapsın bütünü ile bir mutluluk hissetmez hayatında, o eksiklik yerli yersiz kurcalar kafasını… O yoksunluk, nedenini bilemediği sıkıntıların odağıdır aslında.

Bazı insanların yokluğu da böyledir. Tuz gibidirler. Yerine envai çeşit baharat da serpseniz eksiktir ruhunuz. Arkadaşlarınız vardır, aileniz, dostlarınız da ve hatta belki de sevgiliniz, çocuklarınız ama onun yokluğu hep içinizde bir yerde, benliğinizin tam merkezinde bir kara delik gibi durmaya devam eder. Evet, kara deliktir aslında, çünkü yutar: Sevinçleri, mutlulukları, haz vermesi beklenen anları, hayatın içinde sunulan diğer seçenekleri eritir. O yüzden yarım hissedersiniz hep. O nedenle “her şeyim var ama yine de tam değil” dersiniz arada bir. O kara delik içine çeker çünkü diğerlerini. Anlamsızlaştırır, siler, değersizleştirir. Öylesine amansız, başa çıkılmaz bir olgudur, yenilmez, yok edilemez.

Çok çalışıp, her sınavda yüz alan ama hiç takdirname verilmeyen öğrenci gibidir kişi. Hiç ödüllendirilmeyen başarılara benzer yaşam. Manasızlığı bu yüzdendir gezmelerin, tozmaların, alışverişlerin, manzaraların, tatillerin… Annesi öpmedikçe yarasının acısı dinmeyen çocuk gibidir insan.

Hayat güldür güldür akıp geçerken üzerinizden siz denizin ortasında duran bir ağaç gövdesi gibisinizdir. Geçip gider yanınızdan yaşam. Siz öyle durursunuz. Her dalgada aşınan bedeninizi çoğu zaman fark etmezsiniz.

Bazı yokluklar tarif edilemez aslında. Bu çabam bile boşunadır.

SESSİZLİĞİN

24.Nisan.2009 Beni, Bu sessizliğin çıldırtıyor en çok Bir çıkıp bir kayboluşun Kasımda buluta giren güneş gibi Üşütüyor yokluğun